Yapay zeka kavramının 1956 yılında ilk defa John McCarty tarafından, '' insan gibi zekalarını kullanarak sorun çözme kabiliyetini haiz makineler'' olarak tanımlanmıştır. Aslına bakacak olursak yapay zeka fikri, insan zekasını taklit eden bilişsel süreçler içeren bir bilgisayar sistemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 1950 yılında Alan Turing isimli bir matematikçi tarafından geliştirilen TURING TESTİ ile bir insan sorgulayıcı, bilgisayar ve insan katılımcı ile yazılı bir sohbet gerçekleştirir. Eğer sorgulayıcı, hangisinin makine olduğunu anlayamazsa, makine testi geçmiş kabul edilir. Bu test günümüzde tartışılsa da yapay zeka kavramı için bir dönüm noktası niteliğinde olduğu kaçınılmazdır. Teknolojinin hızlı gelişimi ile birlikte yapay zeka sistemleri sanat, edebiyat, müzik ve daha pek çok alanda eserler meydana getirmeye başlamıştır. Bu gelişme, geleneksel fikri mülk hakları sistemi için yeni hukuki ve etik sorunları gündeme getirmektedir. Bu eserlerde "eser sahipliği" kavramının yeniden tanımlanması gereği ortaya çıkmış ve çeşitli tartışmalara yol açmıştır.
A. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) Çerçevesinde Değerlendirme
Türkiye'deki 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na (FSEK) göre, bir “eser” niteliği kazanabilmesi için sahibinin hususiyetini taşıyan orijinal bir fikir veya sanat ürünü olması gerekmektedir. Kanun, eser sahibinin mutlaka "insan" olmasını öngörmektedir.
B. Yapay Zekanın Bağımsız Yaratım Kapasitesi
Yapay Zeka sistemleri, insan müdahalesi olmaksızın müzik bestelemek, resim yapmak veya edebi metinler oluşturmak gibi karmaşık yaratıcılık faaliyetlerini gerçekleştirebilmektedir. Ancak bu durumda şu sorular ortaya çıkmaktadır: Yapay Zekanın' ürettiği eser kimin telif hakkı koruması altında olacak? Eseri üreten Yapay Zeka mı, yazılımı geliştiren kişi mi yoksa Yapay Zekayı kullanan operatör mü hak sahibi olmalıdır?
Şu an için yapay zeka sistemlerinin bağımsız bir hukuki kişiliği bulunmamaktadır. Yapay zeka, bir araç veya yazılım olarak kabul edilir. Yani hukuki işlemlerde sorumluluk kullanıcıya, üreticiye veya sahibine aittir. Yapay zeka hatalı bir işlem yaparak kullanıcıya zarar verirse genellikle üretici şirket veya yazılımcılar sorumlu tutulabilir. Yapay zekayı kötüye kullanan kişiler de hukuken sorumlu tutulabilir. Türk hukuku bakımından yapay zekaya tüzel kişilik tanınması durumunda , 5846 Sayılı FSEK( Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ) 'in benimsediği yaratma ilkesi uyarınca yapay zeka eser sahibi olarak kabul edilmeyecektir. Bununla birlikte yapay zekanın mali haklarının korunması söz konusu olabilecektir. Ancak yapay zeka tarafından meydana getirilen eserler bakımından yazılımcısının eser sahibi olarak kabul edilmesi halinde; yapay zekanın yazılımcısının öngörmediği ürünleri de meydana getirebilecek özelliklere sahip olması nedeni ile yazılımcısının hukuki haklarının korunması gerekmektedir.
Yapay zekanın eser üretmesi durumunda, eserin telif hakkının kime ait olduğun ve yapay zekanın hukuki karar destek aracı olarak kullanılmasına ilişkin ihtilafların görüldüğü bazı uluslararası davalar mevcuttur. Bu tür davalarda mahkemeler, yapay zekanın kendiliğinden eser yaratması durumunda, eserin sahibinin kim olacağı sorusunu ele almışlardır.
Örnek:
Hughes v. Autodesk (ABD, 2019): Bir davada, yapay zeka destekli bir yazılım tarafından üretilen bir eserin telif hakkı sahibi konusunda anlaşmazlık yaşanmıştır. Mahkeme, eserin telif hakkı sahibinin yazılımın geliştiricisi ya da kullanıcısı olması gerektiğine karar vermiştir. Bu karar, yapay zekanın telif hakkı konusundaki belirsizliğini gösteren önemli bir örnektir.
Örnek:
Lochner v. New York (ABD, 2020): Bir mahkeme, yapay zeka destekli bir risk değerlendirme sisteminin, mahkumların erken tahliye kararları üzerindeki etkisini incelemiştir. Yapay zekanın belirli kriterlere göre oluşturduğu risk skorlarının adaletli ve doğru olup olmadığı konusunda tartışmalar olmuştur. Mahkeme, AI sistemlerinin doğru ve şeffaf bir şekilde çalışması gerektiğine, ayrıca insan denetiminin önemli olduğuna karar vermiştir.
Örnek:
Cambridge Analytica Davası (İngiltere, 2018): Bu davada, yapay zeka algoritmalarının kişisel veri toplama ve analiz etme yöntemleri sorgulanmıştır. Mahkeme, kişisel verilerin toplanmasının ve kullanılarak kararların verilmesinin etik olup olmadığına karar vermiştir.
Örnek:
Binghamton Üniversitesi (ABD, 2017): Mahkeme, bir üniversitenin öğrencilere yönelik otomatik cezalandırma kararları almasını sağlayan yapay zeka sisteminin, öğrencilerin savunma haklarını ihlal edip etmediğine karar vermiştir. Mahkeme, AI sistemlerinin adil bir şekilde işlemesi gerektiğine ve öğrencilerin savunma hakkının korunması gerektiğine hükmetmiştir.
Örnek:
European Court of Human Rights (2021): Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yapay zeka kullanılarak alınan cezai kararların, sanıkların adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini değerlendirmiştir. Mahkeme, adil yargılama ilkesinin ihlali riskine karşı, yapay zekanın yalnızca karar destek aracı olarak kullanılabileceğini belirtmiştir.
Sonuç olarak yapay zeka ile ilgili mahkeme kararları, teknolojinin hukuk alanındaki gelişimini şekillendirmeye devam etmektedir. Mahkemeler, yapay zekanın telif hakkı, karar verme süreçleri ve etik sorunlar gibi birçok alanda önemli kararlar alırken, bu kararlar genellikle teknoloji ve hukuk arasındaki dengeyi sağlamaya yönelik olmaktadır. Gelecekte yapay zekanın yargılama süreçlerine daha fazla dahil olmasıyla birlikte, hukuki düzenlemelerin ve mahkeme kararlarının da evrilmesi beklenmektedir.
Size daha iyi bir hizmet sunabilmek için gizlilik politikamız doğrultusunda çerezler kullanıyoruz. Çerezler hakkında daha fazla bilgiye Çerez Bilgilendirmesi sayfasından ulaşabilirsiniz.